Sırlarla Dolu Bir Dünya: Arayışın Hikayesi

Sırlarla Dolu Bir Dünya: Arayışın Hikayesi

Peki, nedir en büyük hazine, hiç düşündük mü? Koca bir evrende yaşıyoruz, milyarlarca insanla aynı dünyayı paylaşıyoruz. Ama aslında her bir insan, kendi dünyasında yaşıyor. Herkesin kendi dünyası var ve bu milyarlarca dünya demek. İlginç olan ise, herkes kendi dünyasında en önemli kişi. Herkes bir şekilde kendini seçilmiş kişi olarak görüyor.

Değerli bir hazineniz olduğunu düşünün. Onu diğer insanlardan korumak için gizli bir yere saklar, özenle korursunuz. Eğer bu hazineyi başkalarıyla paylaşmak isterseniz, onu hak edecek en layık insanları seçmek istersiniz. Kıymet bilmeyen, nankör ya da cimri kişilere vermek istemezsiniz. Onu ancak size yakın, sizi seven, güvenilir ve sır tutan insanlara vermeyi tercih edersiniz.


Gerçekler de böyledir; onlar da kıymetlidir ve gerçek bir hazine gibidir. Bu hazineye ulaşmak, her zaman kolay değildir. Emek, sabır ve zorluklarla mücadele etmeyi gerektirir. Ancak bu zorlukların ardından ulaşılan gerçekler, en değerli hazinelerden bile daha kıymetlidir.


Peki, nedir en büyük hazine, hiç düşündük mü? Koca bir evrende yaşıyoruz, milyarlarca insanla aynı dünyayı paylaşıyoruz. Ama aslında her bir insan, kendi dünyasında yaşıyor. Herkesin kendi dünyası var ve bu milyarlarca dünya demek. İlginç olan ise, herkes kendi dünyasında en önemli kişi. Herkes bir şekilde kendini seçilmiş kişi olarak görüyor.


Ama bu büyük alemde tüm bunlar boşuna mı? Biz burada ne yapıyoruz? Kimisi iyilik peşinde, yardımsever ve alçakgönüllü. Kimisi zulmediyor, kötülük yapıyor, savaşlar çıkarıyor. Kimileri ise arada bir yerlerde kayboluyor. Elbette ki, tüm bu farklılıklar, bu zıtlıklar bir anlam taşımak zorunda. Her şeyin bir sahibi olmalı. İyilik ve kötülük arasında bu büyük mücadelenin, bu kadar karmaşıklığın boşuna olması mümkün mü? Sonunda, her şeyin bir hesabı olacak. Herkesin yaptıklarının karşılığını alacağı bir hesap günü. Zira bu denli büyük bir alemde, her şeyin bir dengeye kavuşması kaçınılmaz değilmidir ?


Peki, en büyük hazine nedir? Elbette ki, bizi yoktan var eden ve tek olan, eşsiz Allah’a (Celle Celalühü) ulaşmaktır. İşte o en büyük hazineden, hak edenlere düşen O'nun rızası, sevgisi, rahmeti ve aklın tahayyül edemeyeceği ödüllerine ulaşmaktır. Bizler bu yüzden yaratıldık ve bize teklif edilen bu sınava talip olduk. Dünyaya gelince unutturulduk ve şimdi o hazineyi arıyoruz. Ancak, bir düşmanın da olması gerekiyordu; insanı yanlışa yönlendiren bir varlık. Bu düşman, insandan önce yaratılan şeytan oldu.


Peki, şeytanın görevi neydi? İnsanı azdırmak, hazineye ulaşmasına mani olmak. Bunun için türlü türlü tuzaklar kurar; iyileri kötü, kötüleri iyi, güzellikleri çirkin, çirkinlikleri ise güzel gösterir. Çok akıllı bir varlıktır; insanlardan önce yaratılmış, hatta meleklere bile ders vermiş bir varlık. O zaman şunu sorgulayabiliriz: Her insanın gittiği yol ve savunduğu doğrular gerçekten doğru mudur? Yoksa nadir bulunan, güzel kalpli ve ahlaklı insanların izlediği yol mu hakiki doğrulara çıkar?


Tabii ki kendini doğru yolda zannedenler de var, ancak onlar da şeytanın kurduğu tuzaklara çekilmiş kişiler olabilir. Şeytan onları öyle derin bir karanlığa götürmüş ki, bunun farkında bile değiller. Dahası, bu tuzaklara düşenler şeytandan öğrendikleri sözde "doğrular" ile başkalarını yargılıyorlar. Ne büyük bir tuzak değil mi? Artık neyin doğru, neyin yanlış olduğunu bilmek bile zorlaşıyor.


İşte bu yüzden peygamberler ve onların getirdiği kitaplar gönderildi. İnsanları doğru yola iletmek, karanlıkta kalanlara ışık tutmak, hakikatle yalanı birbirinden ayırmak için. Bu kutsal rehberlik olmadan, şeytanın tuzaklarına düşmekten kurtulmak neredeyse imkansızdır.


Hz. Adem'den (aleyhisselam)  bu yana birçok peygamber gönderildi. Hz. Musa (aleyhisselam), Hz. İsa (aleyhisselam)  ve en son olarak Hz. Muhammed (aleyhisselam) bu silsilenin önemli isimleridir. Her biri, insanları doğru yola iletmek ve onları şeytanın tuzaklarından korumak için geldi. En son gönderilen korunan kitap ise Kur'an-ı Kerim'dir. Bu kitap, insanlığa rehberlik eden, doğru ile yanlışı ayıran, karanlıktan aydınlığa çıkaran bir hazinedir.


Hz. Muhammed'in (aleyhisselam) ahlakı Kur'an'dır; onun yaşamı ve davranışları, Kur'an'ın özünü yansıtır. O, insanlara merhameti, adaleti ve doğruluğu öğreterek, Allah’ın rızasına giden yolu göstermiştir. İşte bu büyük rehberlik sayesinde, insanlar doğru yolda ilerleyebilir ve şeytanın tuzaklarından uzaklaşabilirler. Böylece, varlıklarının anlamını bulabilir ve gerçek hazineye ulaşma yolunda adım atabilirler.


Müslümanları gerçekten tanımadan ya da şimdiki Müslümanların hepsini referans alarak mı İslam'ı değerlendiriyorsunuz? Halbuki bizler, kandırılmaya müsait birer insanız. Belki kendimizi çok akıllı sanıyoruz, değil mi? İnanın bana, o gerçek hazinelere ulaşabilenler, her birey değil, az sayıdaki kişilerdir. Çünkü hazine değerlidir ve ona ulaşmak, iman, ibadet, sabır, çaba, temiz kalp ve güzel ahlak ile yola çıkmayı gerektirir.


O hazine üzerinde tuzaklar ve akıl oyunları vardır. Sizi yanıltan yansımalar, insanların karalamaları ve gerçek içine sokmaya çalıştığı fitneler mevcuttur. Kötü insanlar da vardır. Peki, bu karmaşada gerçek yolu nasıl bulacağız? Elbette ki bunun bir rehberi var: Son kitabımız, bu güzel Kur'an-ı Kerim ve bize örnek olarak gönderilen Hz. Muhammed (sav), güzel ahlakı. Onun yaşamı, bizlere doğru yolu gösteren en değerli kılavuzdur.


Tam burada söyleyeceklerim var: Peki, şeytan hiç tuzak kurmadı mı? Şeytan, en büyük tuzağını Müslümanlara kurdu. Müslümanlar, kendi içlerinde parçalara ayrıldılar ve birbirlerine karşı duyarsız hale geldiler. Peki ama neden? Çünkü onlar, son kitaba ve bütün peygamberlere inanıyorlardı. Hazineye çok yakındılar.
 

Peki, hazineye yaklaştıkça tuzaklar artmaz mı? Elbette ki artar. O yüzden en büyük tuzaklar, hazineye en yakın kişilere kurulur. Bu durumda, hazineye en yakın kişilerin, hazineyi kaybetme veya yanlış yola girme riski de vardır.

Peki, hazineyi onlardan uzaklaştıran neydi? Son kitabı ve son peygamberi biliyorlardı, ama okumuyorlardı, araştırmıyorlardı, incelemiyorlardı. Geleneklerinden, anne ve babalarından duydukları şeylere inanıyorlardı. Çevrelerinden, medyadan ve arkadaşlarından bu bilgileri öğrenmeye çalışıyorlardı. Oysa ilk emri 'oku' olan bir Kur'an vardı. Hayatı Kur'an olan, güzel ahlakı bizlere öğreten bir peygamber de vardı.


Bütün bunları okumayan ve "okumayın, anlamazsınız" diye şartlandırılan Müslümanların bir kısmı, maalesef kötü niyetli veya şöhret, mevki ve para peşinde koşan hasta insanların tuzağına düştüler.


Halbuki yüce yaratıcı, bize Kur'an-ı Kerim'de birçok yerde 'Akletmez misiniz?' diyor. Kur'an-ı Kerim'in değişmediğinde şüphe yok; ama bazı insanların bize peygamberimizin hadisi diye yutturmaya çalıştığı sahte sözleri araştırma kabiliyetimiz de yok mu? Var, ancak insanlar o kadar meşgul hissediyorlar ki, duydukları hadisi birkaç sahih kitapta araştırma zahmetine bile girmiyorlar.
Hazine değerli demiştik; peki, hazineye ulaşmaya çabası olmayan biri, gerçekten o hazineyi bulabilir mi?


Bir yandan da en önemli şey, Allah'ın (c.c) rahmetidir. O rahmet sayesinde, o büyük yolları çok kısa mesafede geçirebiliriz. Fakat buna ulaşmak için öyle bir kalp gerekir ki, daha namaz kılmaya üşenirken, bu kalbe sahip olabilmek kolay mı? . Şeytanın ve ona uyan insanların tuzakları ile dolu bu yol maalesef .


Peki, bizi sonuca götürecek şey nedir? Çok basit, biliyor musunuz? Kur'an-ı Kerim okumak, anlamaya çalışmak ve akletmektir. Kur'an-ı Kerim'deki güzel ahlakı uygulamalı olarak gösteren o güzel peygamber ahlakını kendimize rehber edinmek gerekir. Kur'an-ı Kerim değiştirilemediği için, kötü insanlar tarafından 'Peygamber (sav) sözü' gibi gösterilen kaynaksız zayıf hadisleri birkaç sahih hadis kitabında kısaca araştırmak, ki bu teknoloji çağında çok kısa bir zaman alır, onları dikkate almadan gerçek ve kuvvetli hadislere inanmalıyız.


Ayrıca, temiz kalpli, merhametli, kısaca güzel ahlak sahibi olarak insanlara ve diğer tüm yaratıklara iyi davranarak, kalp kırmayan bir kişiliğe bürünmeliyiz. Tabii ki farz ibadetleri yaptıktan sonra; bu ibadetleri tartışmak bile gereksizdir, çünkü bunlar zaten yapmamız gereken şeylerdir.


Biliyorum, şeytan size İslam'ı kötü gösterdi, ama Kur'an'ı bir okuyun ve Hz. Muhammed (aleyhisselam)'ın güzel ahlakını bir görün. Bakalım, sizi anlattıkları gibi miymiş yoksa değil mi? Bu hazineye giden yola girin ki, sonumuz, ölümümüz bile güzel bir yolculuk olsun.

 Mevlana Celaleddin'in dediği gibi, 'şeb-i arus' (düğün gecesi) olsun.